31 Aralık 2015 Perşembe

Salih HİLMİ



TAMAHKÂR YAMAKLAR

Gece büyüyor, karanlık büyüyor çocuk
İshakkuşları susmuş, yarasalar bîhuş
Ateş sarıyor şehirleri
Trajedi, büyük gayyalar peşinde
İfritler yıldızları örterken göğümüzde
Kuşlar kaçıyor ve sabah ne vakit?
Labirentte kaybolan körleriz şimdi
Topal korsan çolak korsanla ortak
Yelkenler kırılacak, gülleler art arda atılırken
Gudubet simalar köhne fikirlerle sarhoş
Küpçüler hüpletirken yetim diyarı
Değnekçi müstebitler, ahaliye kreatör sevdasıyla mahmur
Kripto klan mensupları bodyguardlarına bakar
Bodyguardlar topuzla vurma tutkusunda
Tamah yakıcı tamah
Düşkünlerin zincirinden kopamıyor
Çek hepsini ardın sıra
Remilci bak sen de fallarına
Yalanlarınla avut, uyut her birini
Ah cellat, baltanı kim biledi böyle?
Ruhumuz bunca cürme dayanmaz artık
Ancak hatırımızda şair
“Çok görmüşüz zevâlini gaddar olanların
 Hengâm-ı fırsatta dil-âzâr olanların”

Macit MAHMUT


YAVUZ TURGUL SİNEMASI

Öncelikle bu yazının bir değerlendirme yazısı değil sadece bir tanıtım yazısı olduğunu belirtmek isterim.

1946 yılında İstanbul’da doğan Yavuz Turgul, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsünü bitirerek gazetecilik yapmaya başladı. Uzun bir süre Ses dergisinde çalıştı. Derginin en genç yazı işleri müdürü oldu. 1976 yılına gelindiğinde Ertem Eğilmez’in desteğiyle Arzu Film’e senaryo yazmaya başladı. İlk kez, başrollerini Türkan Şoray ve Bulut Aras’ın paylaştığı Sultan filminin senaryosuyla dikkatleri üzerine çekti. Ardından Çiçek Abbas ve Züğürt Ağa filmleriyle başarısını devam ettirdi. 1980 yılında reklam sektöründe metin yazarlığına başladı. Yönetmen koltuğuna ise ilk kez 1984 yılında, Fahriye Abla filmiyle oturdu. Ardından 1986 yılında Muhsin Bey, 1990 yılında Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni ve Gölge Oyunu filmlerini çekti.

            “Bu kadar Vikipedi yeter!” dediğinizi duyar gibiyim. O zaman biraz da Turgul’un senaryolarını nasıl oluşturduğundan, filmografisinden ve onun hakkındaki görüşlerden bahsedelim isterseniz.

Yavuz Turgul bir filmi çekimlerine başlanmadan önce zaten onu kafasında defalarca çekmiştir. Geriye kalan tek şey ise çektiği filmi başkalarının da görebileceği şekle sokmaktır.

            Onun senaryoları para kazanmak veya ilgi görmek için değil yalnızca estetik hazlarla yazıldığı için güzeldir. Hiçbir senaryosuna “Efsane bir olay olacak.” diyerek başlamadığını hiçbir zaman senaryoya başlarken blok bir şey yazmadığını sadece bir şeylerden ilham alıp -örneğin kuşun uçuşu, kelebeğin bir yere konması vs.- yazmaya başladığını, yavaş yavaş karakterleri oluşturup ondan sonra olayları tamamen karakterlerin yönlendirdiğini dile getirmektedir. Karakterleri öyle olmalıdır ki olaylar arsında hi bir boşluk olmamalıdır. Turgul’un deyimiyle senaryonun güzellik kriteri “Senaryoyu bir senarist yazmamış gibi yapabilmek.”. Yani olaylar kesinlikle senarist istediği için olmamalıdır. Senaryodaki karakterlere “Bunu yapmak ister misin?” diye sorulduğunda “Hayır” cevabı gelmemelidir  ve onun senaryolarında da bu kuvvetli örgüyü, doğal akışı görürüz. Oluşturduğu karakterler de bizden insanlardır. Senaryolarıyla ilgili Feride Çiçekoğlu şunları söylüyor:           
“Bana göre dünyadan ve bizden hikayesi olan iki tane iyi hikayeci var. Birisi Tim Burton diğeri ise Yavuz Turgul. Niye? Çünkü hep aynı hikayeyi anlatıyorlar. Şimdi bu size olumsuz bir şey gibi gelebilir ama bence değil çünkü aslında herkesin bir tane hikayesi vardır. Onu, sıkmadan değişik biçimlerde hep anlatabiliyorsa ve biz her seferinde sanki o yeni bir hikaye anlatıyormuş gibi hissediyorsak o iyi bir hikayecidir. Yavuz Turgul özellikle bize dair hikayeler, bize dair yüzlerle hikayeler anlattığı için aynı zamanda bizim hikayemizi anlatıyor. Bundan dolayı seviyoruz Yavuz Turgul’u.”

Sanki bindiğimiz dolmuşun şoförü, Şoför Şakir’dir. Eşkıya Baran evlerimizin çatısında koşmaktadır. Karakterleri içimizden insanlar olsa da her zaman akılda kalmayı başarırlar.
Turgul’un filmleri arasında ayrı bir yere sahip olan Eşkıya filmi için birkaç cümle kurmasak haksızlık yapmış oluruz.


Eşkiya
Yavuz Turgul, Yeşilçam’ın çöküşünden sonra Türk Sineması’nı tekrar ayağa kaldırmayı, seyirciyi yeniden salonlara doldurmayı Eşkıya filmiyle başarmıştır. 1996 yılında izleyici rekorları kıran film aynı yıl ülkemizden Oscar’a aday gösterildi. Turgul’un bu filmi Türk Sineması’na adeta yeni bir can getirmiştir. Bu filme dair görüşler:                                                                                                                                                                                    
Türkan Şoray: Türk Sineması çok kötü bir dönem geçirdi. Seyirci elini ayağını çekmişti. O dönem Yavuz Bey Eşkıya’yı yaptı, film izleyicileri tekrar salonlara doldurdu.
Ayhan Özen(Yardımcı Yönetmen): Biz şu anda bir yerlerde çalışıyorsak, sinemadan ekmek yiyorsak bu Yavuz Turgul’un Eşkıya’sı sayesindedir. Eşkıya’yı yapmasaydı biz hala onu bekler olurduk.Eşkıya, sinemamızın dönüm noktası olduğu gibi Turgul’un da sanatının zirvesi olmuştur.


Şener Şen
Eşkıya Baran, Muhsin Bey, Ali Osman, Ferman ve daha birçok karaktere can veren, onları aklımıza kazıyan isim: Şener Şen. Yavuz Turgul deyince Şener Şen gelir akla. Bu ikili yaptıkları filmlerle aklımızda sağlam bir yer tutar. Bu güzel filmlerin yapımında Ertem Eğilmez’in rolünü untmamak gerekir. Hem Yavuz Turgul’u hem de Şener Şen’i sinemaya kazandıran isim Ertem Eğilmez’dir. İkisini tanıştıran isim de yine odur.


Televizyon
İlk olarak 1993 yılında Süper Baba dizisini yapan Turgul 1998 yılında TV için yeni bir proje hazırladı: “İkinci Bahar”. O zamana kadarki en iyi dizi olarak görülen İkinci Bahar’da yine Şener Şen başrolde. Türkan Şoray, Şener Şen gibi usta oyuncuların bulunduğu dizi seyirci tarafından çok beğenildi. Senaryo gereği üçüncü sezonunda ekranlara veda eden İkinci Bahar, Turgul’a şu sorunun yöneltilmesine sebep oldu:” Büyük bir izleyici kitlesi varken devam ettirebileceğiniz bir diziyi neden bitiriyorsunuz?” Turgul’un cevabı:” Ben sekiz katlı bir bina yaptım ama siz sonradan bunu on iki kata çıkartmak isterseniz bina çöker.” Bu cevapla da yine senaryoyu senaristinin istediği için yazmadığını göstermiş oldu.

            Onunla çalışma tarzından da biraz bahsedelim isterseniz. Yavuz Turgul bir işe başladığında kendini tamamıyla o işe verir ve beraber çalıştığı insanlardan da bu hassasiyeti görmek ister. Oyuncularıyla iyi bir ilişkisi vardır, onlardan ne alabileceğini iyi bilir. Belki de bunun en büyük örneği Şener Şen’in oynadığı karakterlerin değişimidir. Komedi filmlerinden görmeye alışık olduğumuz Şener Şen’i alıp ona gayet ciddi roller oynatarak bize sunmuştur ve oldukça iyi sonuçlar almıştır şüphesiz. Oyunculara ve ekibe açık mektuplar yazar. Kimin nerede hata yaptığını kimin nereye çalışması gerektiğini belirten mektuplar. Oyuncular ve reji dahil tüm ekip merakla mektupta ne yazacağını bekler. Ağır bir şekilde eleştirebilir fakat buna onunla çalışanlar alışıktır ve onu bir öğretmen olarak görürler. İyi bir öğretmen.

            Yazıyı noktalamadan önce size iyi bir haber vermek istiyorum: Turgul-Şen ikilisi yeni bir filmin geldiğini müjdeledi.

Yönetmenliğini Yaptığı Filmler
Senaryosunu Yazdığı Filmler
Müziğini Yaptığı Filmler


A.Bahtiyar GÜNDÜZ


UMUT

Yüreklerde ışıltılı umut var
Ruhsuz bir gönle koskoca dünya dar

Sönmüşse bedende hakikatli can
Kapladı havsalayı kapkara zan

Dağıldı toprağımda canlı fikir
Dillerde okunur elemli zikir

Dört yanımda insanlık hep perişan
Yurtta bazısının derdi olmuş şan

Geldiyse muhabbet yine kündeye
Tüm hesaplar kalmayacak öteye


Osman KURBAN



SURETLER

Göklerde asılı duran,
Altın şamdanlar kadar;
Bırak övsünler seni,
Bir elmasın değeri kadar.
O esir ruhun
Özgür kalsın göklerde…
Ve çıksın evrenin tepelerine
Yap!
İstediğin kadar ruh
Kimisi şamdan
Kimisi kutsal
Kimisi maddiyat
Kimisi maneviyat
Ve söyle kendine;
Dizelerinden çıkmış olan
O sonelerden…
Beyitlerden…
Kıtalardan…
Utanma sakın!
Yalın ol!
Aynaya bak
İkna et kendini
Yaşlılık mı?
Gençlik mi?
Yoksa çizgiler mi?
Bak aynana ve söyle;
Bu suretten bir tane daha,
Yapmanın zamanı diye.
Ve yok et onu orada.
Öz suyunu dondur.
Sarart artık o yeşil yapraklarını
Ört o güzelliğini,
Fırtına ve karla
Bomboş olsun her yer.
Kurak bir tarla.
Oysa özü saklanan çiçeklerin,
O beyaz!
O esmer!
Kaybetmiş eski güzelliğini
Fakat…
Yaşar hala tatlı içleri.