MÜMKÜN
Mümkün: Peki yaşam! Niçin geldiniz bu çukura?
Niçin örgün duvar hapisleri
yatmaktasınız?
Hem de kendi hür iradenizle, yani
Özgür?
Bir – takım gereklilikler beyim. Biz büyük romancı, büyük
şair, büyük eskiciler, büyük çöpçüler, büyük kasaplar, büyük büyükler ve en
büyükler; fakat dağ daha büyük
( Tek
nefeste,
büyük
nefeste )
Demem o ki, var git İnmeee! Aşağısı su gibi, içine alıp gün
çalan batak gibi, etini canlı koparıp kan akan ayı gibi; hem de yalan varken
git Yol geçmezse zaman geçer git ki…
( Ölüm sizi
en büyük istek üzre
yakalarmış.
Rahmetli kan bağımlı
adem der idi. Gitmemi istemiş olacak.
Ben ise gidemem. Çünkü bir takım
gereklilikler…)
-Yani diyorum ki, dağı biz yaptık
maviyi de ineklerimizin göğü seyreden enselerinden sağdık. Çakallarımıza
yedirdik onlar ise duvarı hamile bıraktı. Doğan taşlara mavi kustu, taşlar
gençti ve toydu, kusulanları doğa olsa yerdi… İlginç!
Soru soran bey! Bunlar soru değil!
Biz kastettiğiniz dilleri anlamaz, bilmeyiz. Yani ölüm dağdır. Dağ uyur, biz
uyumayız. Rüzgar nereden gelir peki?
Mümkün suale muhatap olunca, maruz kalmış demektir ya kaçar
ya lafı değiştirir. Mümkün olan hadisat suale aşina değildir.
“Ya tepelerdeki insan? İnsan mı anlar? Niçin
mahkumları öldürürler?”
Öldür-mez-ler! Öldürdüler… Yani her çıkanı öldürüp, gözlerini
oyup, başlarını aşağı yuvarladılar fakat herkesi öldürecekler demek değil. Biz
mi mahpustayız, onlar mı öldürmeye mahkum?
Suç ve suçlu var olacaksa evrende. Al sana ey Mümkün bu bir
oraktır; ve şimdi omuz başından kalbine saplanmaktadır.
“Niçin? ve Nas…”
Bir takım gereklilikler
( Mümkün Nas demiştir, yani insan, insanlar.En “çok”
isteğiyle ölmüştür. İnsan mıdır ki
Mümkün, mümkün müdür insan?)