14 Ocak 2016 Perşembe

Salih HİLMİ

John Brosio

TAYFUN

Çekirdeğe gidiyoruz ta çekirdeğe
Dönüyoruz, ha dönüyoruz
Nasıl bir dönüşteyiz böyle?
Denizler yükseliyor, denizler yürüyor
Taştan kuleler titriyor rüzgarla
Gökte yıldızlar hazan yaşıyor
Kasvetli küre avangard yörüngeler keşfinde
Gangster heyulası kaos faciasıyla esrik
Otağı sakin çasar, avenesiyle taşkın hayaller avında
Akvam çasara kurban
Atılır muttasıl kıpkızıl volkana, ütopik halüsinasyon adına
İtirazcı, sana taptaze linç sillesi

Susalım, efsunlu sanki taraftar
Maç kabusunda fikstür icrasında şaşkınız
Taraftar coştukça coşar divane hareketlerde
Ah amigolar, deli amigolar tezahüratınız durmuyor
En kaçık sloganları ürettiniz böyle
Atıyorsunuz golleri nefes almadan
Ancak her gol kendi kalenize
Gözler değil akıl ve irfan kurumuş

Tufan patladı deniz yaklaştı
Taştan kalelerde dalgaların gölgesi
Kasırga sallıyor süs ağaçlarınızı
Yıkılıp gitmekte birer birer meydanlar
Kasıp kavurur tayfun, tahtlar yalpalıyor
Kaleme ışıktan mürekkep çekilmiş
Eski dünya parçalanırken yeni bir dünya filizleniyor


Metehan FİDAN


ALLAH'IN YOK MU SENİN?

İmtihan edilirken bu dünya uhdesinde,
Kaç defa rücu etti kör olasıca nefsin,
Tekrara düşmeyecek desem de demesem de,
Çelikten mi kuşanmış o hercai kafesin,
Şimdi sana sorarım, Allah'ın yok mu senin?

Dar gelmiş ki ebetten dar gelir dar-ı beka,
Zemheri alkışlardan kalmayacak eserin,
İtikat üzerinden yapılmış ahde vefa,
İhanet ödevinden pek iyisin aferin,
Sen ki baki kararım, Allah'ın yok mu senin?

Bu ezberi bozduran münferit bir durum mu,
Ayinesi tuzaktan gül yüzlü nur mu senin,
Adaletin yürür de azametin durur mu,
Bu ahvale düşüren edepsiz huy mu senin,
Söylesene güzelim, Allah'ın yok mu senin?

Tezahür etmezdi ya sana aşkın böylesi,
Ne zahir ki aşikar,tövbekar gurur senin,
Sen zamanın uktesi, mumsema''nın gölgesi,
Memnuya tuzak kuran,memnunsan yol da senin,
Dilinde var mı Kur'an, Allah'ın yok mu senin?

Bir nizam ki güzeldi telahüf olmasaydın,
Gelip benim başıma tesadüf olmasaydın,
Su katıp da aşıma tekasüf olmasaydın,
Neden Allah aşkına, nedir bu yüzün senin,
Dönmüşsün bir şaşkına, Allah'ın yok mu senin?

Bir gönül hocasından ders mi almak gerekti,
Düşmanıma ibretlik o aklın yok mu senin,
Gelip bir de yarama yavaş yavaş zulmetin,
Kördüğüm hacir kızı, vicdanın tok mu senin,
Allah için desene, Allah'ın yok mu senin?

Osman KURBAN





GRAMOFON

     Gramofonun ne olduğunu bundan on yıl önce keşfettim. Burdur’da… Soğuk bir kış günüydü. Bir masa… Üstü örtü ile sarılı. Örtüyü çektiğim zaman çok şaşırdım. Garip bir cisim, tanımlayamadığım bir alet karşımda duruyordu. Tabii ne olduğunu öğrendim.
Gramofon… Dedemin gramofonu. Kendisi bu müzik aletini 1979’da almış. Mükemmel zariflikte ve incelikte bir cihaz. Bu makineyle ses ve müzik kaydı veya dinleme olanakları var. Gramofonun yanında bir de plak arşivi var. Hangisini saysam size? Tülay German… Nilgün Atılgan… Esin Engin… Özellikle Rum şarkıcılar o günlerde pikap ve gramofonların vazgeçilmez sesi imiş.  Ve adını yazamadığım birçok Fransız şarkıcı… Genellikle caz ve pop ağırlıklı. Zaten gramofonun namındandır, türkü falan dinlenmez.

    
İlk plağı koydum. Tülay German’ın, Burçak Tarlası adlı eseri. Üzerinde 1964 yazıyor. Mükemmel bir ses ve kalite. Daha önce hiç böyle bir müzik dinlediğimi sanmıyorum. Tamamen bir başyapıt. Gramofon eskiden pek bulunmazmış. Doğrusu, şimdi de bulunmuyor. Gramofon genellikle bir hobi veya bir uğraş olarak nitelendiriliyor. Eskiden orta halli veya geliri normalin üstünde olan ailelerin evinde bulunurmuş. Çok ayrı bir alet. Tamamen eski günleri hayal etmenizi sağlayan ve o günlerin içinde yaşamanıza olanak sağlayan bir alet. Sadece müzik dinletisi yapma özelliği yok. Manevi özelliği çok fazla. Bir plak koyduğunuz zaman isterseniz 70’li yıllar, isterseniz 80’lerde oluyorsunuz. O an’ı size saniyesine kadar yaşatıyor. Şimdi daha iyi anlıyorum neden pikap ve gramofonlara bu kadar değer verildiğini.

     Plak, gomalaka ve mumlu maddelerle yapılan bir disktir. İki yüzünde helezon şeklinde oyuklar vardır. Tıpkı günümüzdeki CD’ler gibi. Bu oyuklar, girintili çıkıntılıdır. Özel olarak yapılmış gramofon iğnesi, bu oyuklar arasında dolaşırken meydana gelen titreşimler, plağa alınan sesin tekrar duyulmasını sağlar. Makine, plağın devamlı olarak ve aynı hızda dönmesini sağlayan bir motor ile sesi yansıtan bir bölümden ibarettir. Motor, zemberek ya da elektrikle çalıştırılabilir. Her iki şekilde de dakikada 78 devir yapılır (45’lik pikap, 78’lik pikap anlamı buradan gelir). Elektrikle çalışan gramofonlara pikap adı verilir. İğne; plak üzerinde dolandıkça oyukların girinti ve çıkıntısına göre meydana gelen titreşimler, iğnenin bağlı bulunduğu diyagrama yansır. Ses titreşimleri, diyagram ve ses kutusu yardımı ile büyütülerek aksettirilmiş olur.

     Gramofon’ un hikâyesi budur. Çok meşakkatli bir şekilde çalışır. Ama verdiği duygu ve o ses sizi paha biçilemez bir manevi yolculuğa çıkarır. Özellikle Tülay German’dan “Burçak Tarlası” eserini dinliyorsanız…


Mehmet Melik ASYALI


BİR EL


Sessizce beklemek ne olduğunu bilmeden
Sesini duyduğun, içine çektiğin,
Asfalt kokusu.
Ne yaptığını bilmeden sadece sesini dinleyişin,
Hızlı hızlı ayak sesleri
Ve su ile karışmış sesleri.

Ardından yakıcı bir güneş etkisi,
İstemsiz gözlerin kapanışı,
Sessizce süzülen ter damlaları,
Sıcağın etkisiyle ellerin yüze kapanması.

Yüzünde bir isyan,
Gözden akan o damlalar,
Her damlada intikam duygusu,
Ve son haykırış.

İşte o an bir el omuzda,
İçine huzur veren,
Tatlı bir duygu,
Sanki yıllardır tuttuğun eller.
Sanki saatlerce hissettiğin o ten.

Sonra korku,
Şiddetli bir şekilde arkaya dönme isteği,
Ama bunu yapamamak,
Arafta kalmak,
Şimdi iki bıçak arası bir tercih.

İçinden bir ses çıkar,
Kaldı mı?
Kaldı mı son bir direnişin,
Yanıtını vermeye korktuğun bir  yıpranış.
Mendil satan çocuk sesleri,
İşe yetişmeye çalışan bencil insanlar,
Ekmek kuyruğu ve işte sütçünün sesi,
Üçüncü kattan bakkala poşet sarkıtan teyzeler,
Kimsenin umurunda değilsin.

Omzundaki elin istemsiz hareketi ile kendine gelişin,
İşte gene o iki bıçak arası tercih,
Kararını vermişsindir artık.

Seni senden alan korkuyla,
Acaba o mu?
Ayaklarının hızlanışı ve kaçış
Ah, bu korkuyla ömür geçmez


A.Bahtiyar GÜNDÜZ


ÇARE

Çalsın en güzel besteyi o mutrib
Güftesi olacaktır kalbe tabib

Sevda noksan ise eğer bir ruhta
Vücut da olmuştur devasız hasta

Zihin bulduysa kendine bir gaye
Yoktur bundan büyük aziz sermaye

Ahir zaman insan kayıp, bul çare

Dünya muhabbette olsun yekpare