GRAMOFON
Gramofonun ne olduğunu bundan on yıl önce
keşfettim. Burdur’da… Soğuk bir kış günüydü. Bir masa… Üstü örtü ile sarılı.
Örtüyü çektiğim zaman çok şaşırdım. Garip bir cisim, tanımlayamadığım bir alet
karşımda duruyordu. Tabii ne olduğunu öğrendim.
Gramofon… Dedemin gramofonu.
Kendisi bu müzik aletini 1979’da almış. Mükemmel zariflikte ve incelikte bir
cihaz. Bu makineyle ses ve müzik kaydı veya dinleme olanakları var. Gramofonun
yanında bir de plak arşivi var. Hangisini saysam size? Tülay German… Nilgün
Atılgan… Esin Engin… Özellikle Rum şarkıcılar o günlerde pikap ve gramofonların
vazgeçilmez sesi imiş. Ve adını
yazamadığım birçok Fransız şarkıcı… Genellikle caz ve pop ağırlıklı. Zaten
gramofonun namındandır, türkü falan dinlenmez.
Plak, gomalaka ve mumlu maddelerle yapılan
bir disktir. İki yüzünde helezon şeklinde oyuklar vardır. Tıpkı günümüzdeki
CD’ler gibi. Bu oyuklar, girintili çıkıntılıdır. Özel olarak yapılmış gramofon
iğnesi, bu oyuklar arasında dolaşırken meydana gelen titreşimler, plağa alınan
sesin tekrar duyulmasını sağlar. Makine, plağın devamlı olarak ve aynı hızda
dönmesini sağlayan bir motor ile sesi yansıtan bir bölümden ibarettir. Motor,
zemberek ya da elektrikle çalıştırılabilir. Her iki şekilde de dakikada 78
devir yapılır (45’lik pikap, 78’lik pikap anlamı buradan gelir). Elektrikle
çalışan gramofonlara pikap adı verilir. İğne; plak üzerinde dolandıkça
oyukların girinti ve çıkıntısına göre meydana gelen titreşimler, iğnenin bağlı
bulunduğu diyagrama yansır. Ses titreşimleri, diyagram ve ses kutusu yardımı
ile büyütülerek aksettirilmiş olur.
Gramofon’ un hikâyesi budur. Çok
meşakkatli bir şekilde çalışır. Ama verdiği duygu ve o ses sizi paha biçilemez
bir manevi yolculuğa çıkarır. Özellikle Tülay German’dan “Burçak Tarlası” eserini
dinliyorsanız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder