25 Şubat 2016 Perşembe

Salih HİLMİ

Vladimir Kush
NEFTİ ZAMANLAR

Mantık savaşları yeni bir volkan doğuruyor
Ketum adamlar yüksek koltuklardan düştü
Kargalar boy aynasında kartal düşü görür
Rap rap gelir nefti bir zamanda sultan

Uzun yapraklar sarardı tropikal ormanlarda
Yasak meyvelerle esrik kafalar sır tutamıyor
Tankla yola çıkan şifasız dertlere müpteladır
Gardiyanlar dar zamanlar umarken
Düştü talihlerine hanümanlar, kör heyecanlar

Hüsnü zan şafağında beklerken safiyane
Holigan koroları iğrenç senfoniler tutturmuş
Nefret üretilmiş gün yüzü görmeyen atölyelerde
Lacivert gemiler cesur okyanuslara ümitle açılır

Metehan FİDAN


AYNALARDAN HABERSİZ
Sadakat savaşıydı bende bütün muamma,
Vecd ile dolmuş gönül, besmeleden habersiz,
Bizde yarım bir bütün, bizde gözler mualla,
Tek sana sadık ödül, kavgalardan habersiz,
Yüzün bir başka bugün, aynalardan habersiz…

Liyakat seferinden gel gör ki ben ağyarım,
Hakikat üzerinden düşündükçe ağlarım,
Gökte garip bir keder, yerde hüzün bağlarım,
Dünyası ezber olan, ahirinden habersiz,
Eyvahı dilden olan, aynalardan habersiz…

Kör kütük kullarından zevali lezzetini,
Ne yazık ki görmedim kendinsiz izzetini,
Zamansız hiddetini, Kerbela şiddetini,
Sor bir zulmün hatrına, seliminden habersiz,
Dört iklimden intiba, aynalardan habersiz…


Ali KARTAL


KAÇIŞ

Her görüşümde
Kapıyorum gözlerimi
Uzak kaçmak istercesine

Sokak ortasında sahipsiz cesetler
Yıkık şehirler, insanlar, anneler
Yetim, öksüz, sevgisiz çocuklar
Yaşı bitmiş damla damlalar
Kimi kimsesiz, çaresiz yavrular
Yağmur rahmetiyle yunan günahlar

Daha neler neler…

Gülmesiz evler, acı sağan babalar
Ter ü taze işkenceler altındalar

Cevapsız, sahipsiz haykırış, bağrışlar
Kinin, nefretin çizmesi altındalar

Yer yarılsa da girse mi arar kızlar
Gök yerden farksız ateşler kaynar

Ahlayıp yakınılan kara yazgılılar
Bekliyor uzak ümidi yaşlı gözler

Kaçıyorum kendimden, utangaç
‘Az biraz insanlığımdan
Üç maymunu oynuyorum’

Gizli umarsız
Çeviriyorum sayfayı
İçimden diyorum hayat
Elbet devam ediyor

Çöldü duygularım kaçışım nereye
Kapatsam da gözlerim olmaz gece

Abdülmecid ORHAN


AĞRI KESİCİLER DAİMA DEVA DEĞİLDİR

Varlık âleminin pek çok kederi ve saadetiyle çepeçevre kuşatılmış olan biz ölümlüler, hep semamızda bulutsuzluk özlemiyle yanar tutuşuruz.     Ömrümüzün seyr u seferinde bambaşka serüvenlere yelken açarken içimizde ümit meltemleri eser durur. Hayatın gaileleri, azapları, teessürleri gemimize dalga olup vurmaya başlayınca tedirginlik ruhumuzu kaplar. Hele  bu karamsarlığımız gerçeğe dönüşüp bir heyula gibi her yanımızı kapladıysa Allah yardımcımız ola. Bundan böyle sanki imkânsızlık sularında seyreden bir gemideyizdir. Günler asır olup üzerimize karabasan gibi çökmüş, ruhumuz bu gamdan ve tasadan azade olmayı dilemektedir. Yazık ki bir çıkış yolu bulmak, bundan böyle müşkil bir vaziyettir. Sabredip yolculuğun gerektirdiği gayreti, mücadeleyi ortaya koymak varken teskin ediciler ararız. Bir meşgale, madde, olay vs. ile ruhumuzu veya kalbimizi söndürmeye çalışırız. Avunuruz bir süre, rahatlarız; ancak nereye kadar?

Toplumun bir ferdiyiz;  yaşadığımız acıları, rahatsızlıkları dindirmek veya ötelemek için bazı ağrı kesicilerimiz vardır. İlaca benzeyen ancak gerçekte merkezi sinir sistemimize etki ederek ağrıların bir süreliğine kaybolmasını ya da azalmasını sağlayan avutuculardır her biri. Mühlet vererek çözüm bulmamızı bekler sanki. Acılar ve dertler, ağrımız kaybolmuş olsa da bir köşede sinsi sinsi durmaktadır. Vücudumuzdaki sinir alıcılarının bir bölümü ıstırabı fark eder ve ağrı arttıkça daha yoğun bir tarzda beyne mesaj yollar. Bedenimizdeki ağrıyı, hücrelerimiz kimyasal bir madde oluşturup sinirlere oradan da beyne ihtar olarak aralıksız gönderir durur. Bu uyarıyı alan beyin, konuşma merkezi vasıtasıyla rahatsız olduğunu etrafa duyurur.  Eğer ki o acıyı hissedemiyorsak ya da susturmuşsak beden daha büyük bir tehlikeye sürüklenir.  Devası güç bir hastalık, felç belki de ölüme giden bir sürece girmişizdir. İşte o sırada aldığımız ağrı kesiciler, bazı organları hatta bedeni susturmuş olsa da geçicidir bu. Hastalık büyümekte ve kendine yeni alanlar açıp durmaktadır. Hücreler, organlar feryâd u figân etse de boş bir çabadır. Beynimiz uyuşturulmuştur, organlar vaveyla ettikçe kasavetimiz dinmemektedir. Organlarda hastalık büyürken ağrılar artmakta, ancak biz de ağrı kesicileri artırmaktayız. Hatta daha keskin ağrı kesicilere başvururken yeni bir sürece girmişizdir. Damarlarımız tıkanmakta, kalbe giden yollar daraldıkça daralmaktadır. Vakit ilerlerken sinirler de ha bire yıpranır, bu arada beslenme bozukluklarımız da ortaya çıkmıştır. Nöropati dediğimiz sinirsel ağrılar çoğalmış, el ve ayaklarda uyuşmalar meydana gelmiştir. Damar sorunları da artınca kalp krizi oluşmuş, hatta ölümle burun buruna gelinmiştir.
Ağrı kesicilerle başlayıp küçümsenen zincirleme olaylar, bizi bir girdaba sürüklemeden ağrıları ciddiye alarak kaliteli bir hayata adım atmak doğru bir tercihtir. Ağrı kesicilere müptela vücudumuz, bir süre temizlenip arınırsa pek çok hastalıktan erken bir zamanda kurtulabiliriz. Bağımlılıktan kurtuluş, zor olsa da ne kadar erken yola çıkarsak tedavi şansımız da o kadar çabuk olacaktır.

Toplumda da bazı ağrılar ve ağrı kesiciler mevcuttur. Ekonomik sıkıntılar, terör sorunu, manevi buhranlar, idari problemler, uluslararası kördüğümler, ailevi meseleler, ferdi bunalımlar, vs. gibi hususlar bizleri bazı ağrı kesicilere iter. Bir zaman sonra bizler, bu ağrı kesicilerin müptelası hatta iflah olmaz bir esiri haline geliveririz. Toplumdaki pek çok organ, bilinçsizce kullanılan ağrı kesiciler sebebiyle duyarsız hale gelerek işlevini yitirir. Pek çok derde giriftar insanlar veya toplumlar, çorak toprağa belki de çöle dönecektir.

Tıpta pek çok ilaç veya ağrı kesicilerle tedavi olmaya çalışsak da en güzelinin koruyucu hekimlik olduğu unutulmamalı. Bundan dolayı bireysel veya toplumsal bedenimiz için tedavi yöntemlerini doktorlardan dinlemek, kalp ve ruh dünyamızın hastalıklarına da çareler öneren hekimlere kulak vermek en doğru çaredir.

Ragıp MİRZÂDE


DİVAN ŞİİRİNDEN YILDIZLAR

1-Var ise bir hünerin arz ile isbat eyle
 Olamaz mahz-ı mübâhât bu da'vâya delil
 RAGIB PAŞA (mahz-ı mübâhât: sadece öğünme)

2-Nisbet edecek olsak eğer ehl-i kemâle
 Bir kalb-i bî-cân gibidir zümre-i cühhâl
 HÜSEYİN HÜSNÜ (cühhâl: cahiller)

3-Bir dil-rübâya düştü gönül mübtelâsı çok
 Aşkın safâsı yok değil ammâ cefâsı çok 
ŞEYHÜLİSLAM YAHYA (dilrübâ: gönül alan)

4-Kendi hâlince olur her kişinin bir derdi
 Tükenir mi feleğin mihnet-i germ ü serdi
 ENDERUNLU VÂSIF (germ ü serd: iyilik kötülük)

5-Halkı rencîde eder, âlemde
Kendi rencîde olur son demde
 RÛHÎ-Í BAĞDADÎ

6-Kadd-i yâre kimisi ar'ar dedi, kimi elif
Cümlenin maksûdu bir amma rivayet muhtelif
 MUHiBBi (kadd: boy, ar'ar: dağ servisi)

7-Bu meseldir ki eden kimse bulur
Dâima hâin olan hâif olur
TAŞLICALI YAHYA (hâif: ödlek,korkak)

8-Çerh ni'met mi verir gavgasız
 Hiç Fir'avn ola mı Mûsa'sız
 NÂBÎ

9-Kazârâ bir sapan taşı bir altın kâseye değse
Ne taşın kıymeti artar, ne kıymetten düşer kâse
MECHÛL

10-Makalî ta'n-ı a'dâdan ne gam erbâb-ı irfâna
 Atarlar taşı elbette dıraht-ı mîvedâr üzre
MAKALÎ (makal: söz,lakırdı)

11-Ne derviş ü ne zâhidden ne mîr ü şâhdan iste
Yürü, yoktan seni var eyleyen Allah'tan iste

 AZMÎ

A.Bahtiyar GÜNDÜZ


KARA BİR DUMAN

Şarkılar büyüyor uzak zamanda
Hissederiz daim kalbin yolunda

Dertler derya olmuş bize ne gamdır
Izdırapsız hayat kaybolacaktır

Nice taze fidan kesildi bir bir
Zihnimizi tümden kapladı fikir

Etrafı kaplamış bir kara duman
Gerçeği artık yok samimi soran

Duvarlar gözleri kör etmiş şimdi
Ne olursa olsun gelir Hak va’di