25 Şubat 2016 Perşembe

Abdülmecid ORHAN


AĞRI KESİCİLER DAİMA DEVA DEĞİLDİR

Varlık âleminin pek çok kederi ve saadetiyle çepeçevre kuşatılmış olan biz ölümlüler, hep semamızda bulutsuzluk özlemiyle yanar tutuşuruz.     Ömrümüzün seyr u seferinde bambaşka serüvenlere yelken açarken içimizde ümit meltemleri eser durur. Hayatın gaileleri, azapları, teessürleri gemimize dalga olup vurmaya başlayınca tedirginlik ruhumuzu kaplar. Hele  bu karamsarlığımız gerçeğe dönüşüp bir heyula gibi her yanımızı kapladıysa Allah yardımcımız ola. Bundan böyle sanki imkânsızlık sularında seyreden bir gemideyizdir. Günler asır olup üzerimize karabasan gibi çökmüş, ruhumuz bu gamdan ve tasadan azade olmayı dilemektedir. Yazık ki bir çıkış yolu bulmak, bundan böyle müşkil bir vaziyettir. Sabredip yolculuğun gerektirdiği gayreti, mücadeleyi ortaya koymak varken teskin ediciler ararız. Bir meşgale, madde, olay vs. ile ruhumuzu veya kalbimizi söndürmeye çalışırız. Avunuruz bir süre, rahatlarız; ancak nereye kadar?

Toplumun bir ferdiyiz;  yaşadığımız acıları, rahatsızlıkları dindirmek veya ötelemek için bazı ağrı kesicilerimiz vardır. İlaca benzeyen ancak gerçekte merkezi sinir sistemimize etki ederek ağrıların bir süreliğine kaybolmasını ya da azalmasını sağlayan avutuculardır her biri. Mühlet vererek çözüm bulmamızı bekler sanki. Acılar ve dertler, ağrımız kaybolmuş olsa da bir köşede sinsi sinsi durmaktadır. Vücudumuzdaki sinir alıcılarının bir bölümü ıstırabı fark eder ve ağrı arttıkça daha yoğun bir tarzda beyne mesaj yollar. Bedenimizdeki ağrıyı, hücrelerimiz kimyasal bir madde oluşturup sinirlere oradan da beyne ihtar olarak aralıksız gönderir durur. Bu uyarıyı alan beyin, konuşma merkezi vasıtasıyla rahatsız olduğunu etrafa duyurur.  Eğer ki o acıyı hissedemiyorsak ya da susturmuşsak beden daha büyük bir tehlikeye sürüklenir.  Devası güç bir hastalık, felç belki de ölüme giden bir sürece girmişizdir. İşte o sırada aldığımız ağrı kesiciler, bazı organları hatta bedeni susturmuş olsa da geçicidir bu. Hastalık büyümekte ve kendine yeni alanlar açıp durmaktadır. Hücreler, organlar feryâd u figân etse de boş bir çabadır. Beynimiz uyuşturulmuştur, organlar vaveyla ettikçe kasavetimiz dinmemektedir. Organlarda hastalık büyürken ağrılar artmakta, ancak biz de ağrı kesicileri artırmaktayız. Hatta daha keskin ağrı kesicilere başvururken yeni bir sürece girmişizdir. Damarlarımız tıkanmakta, kalbe giden yollar daraldıkça daralmaktadır. Vakit ilerlerken sinirler de ha bire yıpranır, bu arada beslenme bozukluklarımız da ortaya çıkmıştır. Nöropati dediğimiz sinirsel ağrılar çoğalmış, el ve ayaklarda uyuşmalar meydana gelmiştir. Damar sorunları da artınca kalp krizi oluşmuş, hatta ölümle burun buruna gelinmiştir.
Ağrı kesicilerle başlayıp küçümsenen zincirleme olaylar, bizi bir girdaba sürüklemeden ağrıları ciddiye alarak kaliteli bir hayata adım atmak doğru bir tercihtir. Ağrı kesicilere müptela vücudumuz, bir süre temizlenip arınırsa pek çok hastalıktan erken bir zamanda kurtulabiliriz. Bağımlılıktan kurtuluş, zor olsa da ne kadar erken yola çıkarsak tedavi şansımız da o kadar çabuk olacaktır.

Toplumda da bazı ağrılar ve ağrı kesiciler mevcuttur. Ekonomik sıkıntılar, terör sorunu, manevi buhranlar, idari problemler, uluslararası kördüğümler, ailevi meseleler, ferdi bunalımlar, vs. gibi hususlar bizleri bazı ağrı kesicilere iter. Bir zaman sonra bizler, bu ağrı kesicilerin müptelası hatta iflah olmaz bir esiri haline geliveririz. Toplumdaki pek çok organ, bilinçsizce kullanılan ağrı kesiciler sebebiyle duyarsız hale gelerek işlevini yitirir. Pek çok derde giriftar insanlar veya toplumlar, çorak toprağa belki de çöle dönecektir.

Tıpta pek çok ilaç veya ağrı kesicilerle tedavi olmaya çalışsak da en güzelinin koruyucu hekimlik olduğu unutulmamalı. Bundan dolayı bireysel veya toplumsal bedenimiz için tedavi yöntemlerini doktorlardan dinlemek, kalp ve ruh dünyamızın hastalıklarına da çareler öneren hekimlere kulak vermek en doğru çaredir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder