10 Mart 2016 Perşembe

Cahit KARABULUT


KIRMIZI PAZARTESİ

Kırmızı Pazartesi, bir cinayetten hareketle kaleme alınan roman, Santiago Nasar'ın ölümü ile başlıyor. Yazar, sürükleyici bir anlatımı sonuna kadar taşıyor, iç içe açılan öyküler, cinayet üzerine yapılan yorumlar, romana apayrı bir merak duygusu katıyor. Cinayet üzerine, kasabadaki herkes bir yorumda buluyor. Herkes Santiago Nasar'ın öldürüleceğini biliyor ama kimse bir şey yapmıyor.

Günümüzdeki yaşam, içinde bulunduğumuz şu günler, Kırmızı Pazartesi romanındaki kurguya ne kadar da çok benziyor. Toplumsal anlamda bir uçuruma gidiyoruz, bunu ortalama bir zekaya sahip olan herkes görüyor. Hepimiz bir şekilde ölüyoruz, duygularımız, iyi niyetlerimiz, masum duygularımız,  inançlarımız, adalet duygumuz, vicdanımız, toplumsal duyarlılığımız, ortak vicdanımız hepsi birer birer ölüyor. Azar azar insanca duygulardan uzaklaşıyoruz. Herkes, kendine odaklı acılara duyarlı. Herkes kendine odaklı yaşama programlı, başkasına yapılan haksızlara olabildiğine duyarsız.


Büyük bir yazar olmak böyle bir şey olsa gerek, Marquez - usta anlatıcı diyelim- büyük bir yazar olduğunu bir daha kanıtlıyor. Kalıcı olmak, evrenseli yakalamak buna denir. Toplumsal anlamda yaşadığımız felç duygusunu adım adım okuyucuya Kırmızı Pazartesi ile kavratıyor, tabii ki anlayana.

Santiago Nasar'ın ölümünü betimlemiş ama aslında günümüzün fotoğrafıdır Kırmızı Pazartesi. Santiago Nasar'ın çektiği acıları yaşıyorsunuz, ölüme adım adım saniye saniye giden bir adam olan Santiago Nasar gibiyiz, kötü ölüyoruz hepimiz, hem de çok kötü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder