BİR GARİPLİK VAR
Günün son turuncu ışığı sönmek
üzereydi. Henüz kısa pantolonlu bir ortaokul öğrencisiyken ayrıldığı bu
kasabaya aradan on beş yıl geçtikten sonra ilk defa geliyordu. Şimdi kendisini
neredeyse iyice yaşlanmış hissediyordu.
Evin kapısını hızlıca çarpıp arkasına bile bakmadan giderken hissettiği
güç yoktu çelimsiz bedeninde. O zamanlar güçlü bir ailesi varken arkasında
şimdi o çelik gibi sağlam aileden bir tek kendisi kalmıştı yalan dünyada.
On iki saate yakın uzun bir
yolculuktan sonra kendisini akşam yemeği için bir lokantaya zar zor atmıştı.
Garaja en yakın bir otele gidip kalacak yer temin edecekti kendisine. Kasaba
meydanının ortasında herkesin uğrak yeri olmayan dışarıdan bakıldığında bir
viraneyi andıran eskimiş tahta pencereleri, is ve lekeden kirlenmiş camları
olan, soluk ışıklarına bakılacak olursa
sanki bir cenaze evini andıran lokantaya girdi. Kapı açıldığında kapının
üzerindeki zil şıkırdadı. Kapı zilinin şıkırdamasıyla içeride bulunanlar
istiflerini bile bozmadan önlerindeki yarı sıcak yarı soğuk çorbalardan
kaşıklamaya devam ettiler. Sessizce içeri girdi. Lokantanın içi de dış
görüntüsü gibi garipti. Sağ duvarda hüzünlü ve ağlamaklı duran bir çocuk
tablosu, yine onun yanında tahtadan el yapımı kafeste sessiz sessiz duran
–bülbül olsa gerek- bir kuş vardı. Sol duvarda atalardan kalma beş teli kopmuş
bir saz. Buradaki insanların hepsinin halinde hal gizliydi. İçlerinde sadece
kendilerine hapsolmuş, kimseye dillendirmedikleri bir hal vardı. Bu çok
garipti.
Garip olmak kolay değildi. Hepsinin
göğüslerine basıp taşıdıkları bir taş vardı. Göğüslerindeki görünmeyen taşın
ruh hallerinde büyük etkileri vardı. Yediklerinde lokmalar boğazlarına duruyor,
söyleyemedikleri boğazlarına düğümleniyordu. Anlatmak istiyorlar fakat gariplik
bu ya dinleyenleri olmadığı için anlatamıyorlardı. Kiminin gurbet vardı
sırtında, kiminin parasızlığın getirdiği fakir olmanın getirdiği yoksulluk,
kimi evlatlarının eksikliğini taşıyor, kimi güçsüz kalışının garipliğini
yaşıyordu. Hepsinde diğer insanlarda olanlardan mahrum oluşun doğurduğu
yalnızlık hissinin getirdiği bir sessizlik hakimdi.
Onları garip yapan işte bu sessizlik
haliydi. Yüzlerinde bir eksiklik vardı hepsinin: tebessüm. Hiçbiri gülmüyor,
gülemiyordu. Yüzlerindeki hüzün yalnızlığın verdiği azabın göstergesiydi. bir
ses duyabilmek bir söz konuşabilmek için gelmiş bu insanlar teselliyi yine her
zamanki gibi gibi sessizlikte buluyorlardı.
Ona göre yalnız yaşamayanlar veya
yalnızlığı yaşamayanlar bilmezler sessizliğin insana ne kadar korku verdiğini.
İnsanın yalnızken tek başına konuştuklarının ne kadar teselli verdiğini
anlayamazlar. O ise yıllardır bu acı
hissi tatmıştı yaşadığı gurbette. Yıllar öncesinde ailesini amansızca terk edip
gittiğinde ilk yalnız kalışında anlamıştı bu acı hali. Zaten gurbet başlı başına bir gariplik
yaşamaktı. İnsan tek başına kalınca anlıyordu etrafındaki insanların kıymetini.
Pişmanlıklar yaşamıştı fakat içindeki kalenin zalim muhafızı gururu onu
sevdiklerinden uzak tutmuştu. Gurbetin yanında bir de sevgisizlik eklenmişti
gariplik heybesine. Dayanılmaz bir acıydı sevgisizlik. Onu yıllarca bir
bencilliğe doğru sürüklemişti.
Onu etrafındaki insanların garip
halleri düşündürürken derken kapı zili şıkırdadı yeniden. İçeri krem
şemsiyesinin içindeki atlas, yemyeşil, elbiseleri ve eldivenleri açık renk
boyun bağı göz kamaştırıcı olan biri girdi içeri. Gözleri iri, bıyıkları dik,
bakışları sert, vücudu çevik, boyu kısa, ökçeleri yüksekti. Kendisi içeri girdiğinde umursamayan bakışlar
birden içeri giren alımlı adama çevrildi. Geldi ve usulca kendisine gösterilen
yere oturdu. Belli ki bir derdi vardı. Birdenbire ceketini çıkardı. Tuhaf
sıkıntılar içindeydi. Oradakiler
şaşırdılar bu duruma. Çünkü bu kıyafette bir kişi gelmezdi buralara. Garip
değildi. Garip gibi görünmüyordu. Evet, garipti ama yalnız kalmış veya
yoksulluk çeken bir garip değildi. Tuhaflık anlamı taşıyan bir garipti.
Oradakilere göre üzerindekilerle lokanta içinde bir tuhaf olmuştu. İnsanları
şaşırtan da zaten buydu. Fakir değildi,
acınacak bir hali yoktu.
Anlaşılan o da zengin görüntüsü
altında bir yalnızlık yaşıyordu. Etrafındaki kalabalık yığınlar onu da
dalgaların yaprağı kıyıya attığı gibi bir tarafa savuruvermişti. Çünkü dünya
kanunu buydu. Herkes gibi davranmıyorsan bir müddet sonra garipseniyordun.
Lokantada onun dışında herkes yeterli güce kuvvet sahip olmadığından bir tarafa
itilmiş söyleyecek sözü olmasına rağmen ezilmişliğinden ötürü söyleyememiş
yalnızlaştırılmış insanlardı. Halbuki o böyle değildi. Aksine görenleri
şaşırtacak bir heybete sahipti. Fakir değildi, acınacak bir hali yoktu.
Gösterişli bir hayat sürmüş olduğu her halinden belli idi. Gözlerini yere
dikmiş dalgın dalgın bakan adama dikkat kesildi. Zengin görünümlü garip adama
yaklaşarak bir derdin mi var diye sordu.
Ağlamaklı bir halde olan adamın
gözlerinden birden yaşlar boşanıverdi. Etrafında onlarca insan olmasına rağmen
bir türlü huzuru bulamadığından kendi içinde bir yalnızlık yaşadığını anlattı.
Oysaki her istediğini alabilecek ve sahip olabilecek güce sahip bu insan niye
bu haldeydi? O kadar zenginlik ve ihtişamın içinde yaşadığı yalnızlıkla
garipti.
Kendi kendine, insanın sahip olması
gerekenin aslında her şeyden önce sevgi ve muhabbet olduğunu düşündü. Eğer
insan sevgi pınarlarından yoksun olursa aldığı her nefes onun dünyada yaşadığı
bu gariplik hissini daha da körüklediğini bir kez daha anlamış oldu. Her ne
sıkıntı yaşarsa yaşasın insanın maddi anlamda yaşadığı sıkıntılar bir şekilde
bitiyordu. Zaman sürekli ilerliyordu. Yaş geçiyordu. Biten maddi sıkıntılar
beraberinde mutluluğu getirmiyordu. Fakat insan hayatını idame ettirmek adına
dünya hayatını hızlıca yaşayıveriyor, ilerisini hiç düşünmüyordu. Şimdi
sevdikleri yanında yoktu. Etrafında insanlar olmayınca kazandıklarının veya
sahip olduklarının ne anlamı vardı? İşte
asıl GARİPlik şimdi başlıyordu. Bir cana hasret olmaktı bunun adı. Ne arzu
vardı ucunda ne de emel? Sessizce gelip oturduğu bu yerden yine sessizce
gidiyordu. Her anında bir nefes aradığı hayatın ona dost diye sunduğu geceye
doğru ilerledi. Ay ışığında titreyen lambanın ışıkları arasında gözden
kayboldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder