BALONA DAİR
İçi havayla
dolu esnek bir eğlence aracıdır balon. Çoğunlukla kauçuktan üretilip çocukları
sevindiren, basit fakat renkli bir nesnedir. Bazen balon üstüne balon
şişirirsiniz ve ağzınızda kötü bir koku yayılır. Eliniz ağzınız değişik
boyalarla tuhaflaşır. Kimi zaman üstüne bir selobant yapıştırıp o güzelim
balona iğne batırarak etrafta heyecan oluşturmaya çalışan çocuklar görür ve
gülümseyerek geçersiniz.
Çocukları
kar, bisiklet, top kadar eğlendirebilen nadir zevklerdendir. Kar gibi kısa
süreli neşe kaynağıdır. Kar gökten iner, balon göğe gider ve troposferin bir
köşesinde kaybolur. Ardında da gözü yaşlı bir çocuk bırakır. Zavallıcık ne
kadar ağlasa da çarşıdan pazardan alınan içi helyumla dolu o şişkin varlık
usulca sır olmuştur sanki. İncecik ipini o ufacık elden kurtarıp çok uzaklara
vatanına hasret bir yolcu edasıyla çıkıp gitmiştir, vefasız balon.
Evinizde
havasını kaybetmeye başlayan talihsiz bir balon, üç beş saat tüm sevimliliği
ile göz doldursa da hazin sona karşı koyamaz ve büzüşüp kalır bir köşede. Kimi
zaman aniden patlayıp ne yapacağınızı şaşırdığınız ve elinizde balon
parçacıklarının kalışı yok mu?
İşte tam burada müziğimizde
rock tarzıyla bilinen F. Ozan Kotra ve Ata Akdağ’ın söylediği “Balon şişti, korkarım patlayacak / Sonra da
her bir parça yüzümüze yapışacak / Balon nerde ve kimin elinde / Bilmem öykü
bitti, kapattım defteri” sözleri akla geliverir.
Yuvarlağından
yılanlısına, tırtıllısından tavşanlısına kadar pek çok çeşidine rastlarsınız.
Son yıllarda endüstrinin gelişmesiyle elektrikli şişirme makineleri kısa sürede
binlerce balonu şişirip gökyüzünde şenlik yaşatmakta. Hele devasa balonlar yok
mu, çocuklar başta olmak üzere herkeste kısa süreli bir şaşkınlık oluştursa
bile onlara da alışıp gidiyorsunuz.
Hep eğlence
aracı mıdır balonlar? Tabi ki, hayır. Yük ve insan taşıyanları geçen iki asra
mührünü vurmuştur. Montgolfier Kardeşler 1783’te balonla ilk yolculuğu
Fransa’da gerçekleştirince insanlık tarihinde yeni bir çığır açılmıştır. Bu
tarihten sonra gökyüzü yolculuğu uzun yıllar balonlarla gerçekleştirilmiş.
Ancak böyle bir balon seyahati pek çok tehlikeyi de barındırır. Jules Verne’nin
ilk romanı Balonla Beş Hafta eseri balon meraklıları için yeterince çağrışım
yüklüdür. Dr. Fergusson ve iki arkadaşının Afrika’daki serüvenleri yıllarca pek
çok insanın hayal dünyasını besleyerek balon seyahatlerine cesaret katmıştır.
Balon
insanoğlu için sadece eğlence ve ulaşım aracı değildir. Arka planda acı
yanlarıyla da hatırlanmaktadır. I.Dünya Savaşında Almanlar Paris ve Londra’yı
Zeplin balonlarıyla bombalayıp o hantal, devasa aracın pek çok Avrupalının
bilinçaltında ürkütücü bir imgeye dönüşmesine sebep olmuştur. Pek çok kazanın
ardından 1937’deki Hindenburg faciasında 36 yolcunun yanan koca zeplinde
hayatını kaybetmesiyle gökyüzü yolculuğu tamamen uçaklara kalmıştır. Zamanın
her şeyi süratle eskittiği devrimizde ekseriyetle turistik ve ticari amaçlı
kullanılan balonlar, insanoğluna bazı tehlikelerine rağmen hala cazip
gelmektedir.
Gökyüzünü
kaplayan devasa bir zeplin balonu yolcularına önceleri ürkütücü bir zevk
yaşatsa da oraya alışıp tüm hayatlarını balonda sürdürmeye kalkışanlar için bu,
artık hiç de normal bir hal değildir. Göğü kaplayan ve her an pek çok tehlikeye
maruz kalabilecek bir araçta saatte 110 kilometreyle belli bir rotada ilerleyiş
kolayca göze alınabilecek bir durum değildir. Pek çok güvenlik tedbiri alınsa
da üstünüzde devasa bir hidrojen veya helyum kütlesi ateşle tutuşturulmakta.
Sürekli bir gaz akışıyla aracınız semada yol alırken aşağıdaki manzarayı
izlemek insanı tuhaf bir tedirginliğe itmez mi? İnsanoğlu bu, tuhaftır;
şişirilmiş koca koca laflara inanıp kendini bunlara kaptırabiliyorsa yerden
yukarıda tehlikeli bir araçta gitmeyi de pekala göze alabilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder