23 Nisan 2015 Perşembe

Muharrem ÇELİK


Hasret Denizi

Gittin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbeti yârânı bile
Neşati

 Güneş insanın içini yakmayadursun. Soğuklardan silkinir saçlarındaki kırağıyı temizlersin. Pencereden yüzüne, ellerine güneş fulya çiçeği rengi sarı ışıklarını gönderir. İşte o an “demir attım yalnızlığa/bir hasret denizinde” sözlerini mırıldandığını fark edersin. Bu bir hasret şarkısıdır. Güneşin bedeni ısıtması, parlak gökyüzünü seyretmek birden girdaba dönüşür ve eskiden mutluluk veren ne var ise yokluğunda zehire döner.

Göz aydınlığı kayboldu. Her tarafta kızılca kıyamet kopmakta.  Hasret koru, yokluk ateşi kül etmekte senle güzel olan her şeyi. Bahar rüzgârının hasret küllerini savuruşu kıpkızıl közü yakar. Rüzgâr seni gönlümden sökmeye uğraşır da uğraşır. Bir zamanlar senin etrafında pervane bir bülbül iken senin yokluğunda güllerin sümbüllerin açılışını görmek içimi acıtıyor.  Gül, bülbül, sümbül. Hepsi bana seni hatırlatıyor.

Hasret bir dert oldu. Gönlümü konak eyledi. Ama bu dert gönüle sığmıyor. Fırtına oluyor, kasırga oluyor. Öyle bir gönlümden ah edeyim ki âhımın ateşi güneşi yaksın küle döndürsün. Gökyüzünde insanlara mutluluk veren parlak güneşi tersine çevirsin âhımın rüzgarı. Kıyametler kopsun her yanda. Hasret zindanlarını içine gömenler mahşer meydanında yitik sevdalarına kavuşsun.

Yeter artık hasret nârına canlarının bu kadar yanışı. Sevda nağmeleri dillendiren bu hüzünlü bülbül hasret dikenini yuttu. Züleyha bile gönül sahibinin gömleğini çekiştirebiliyordu. Oysa ben artık biliyorum ki hiç ümit yok. Ayrılık dikeni ta yakamdan eteğime kadar gönlümü yırttı. Sen gittin. Gittin fakat gönlümü hasretinle de bıraktın. Bundan sonra ne sohbet isterim ne dost meclisi isterim ne muhabbet
isterim. Dilim lâl kesildi. Kelimelerim tükendi. SUSTUM.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder