7 Mayıs 2015 Perşembe

Muharrem ÇELİK



GÖR Kİ NE SEVDA

Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhumdan murâdum şem’i yanmaz mı
Fuzuli –ruhu şâd olsun-

Sitem ki yalnız sevdiğine yapılır. Sevgilinin sermayesi ise eziyettir. Ne sıkıntı biter ne sevgi azalır. Sevgi ki içtikçe kanamazsın, yandıkça da içersin. Sevgili bazen tendir, bazen candır. Sevgili bazen de tin(ruh)tur. En zoru da tinseldir. Ne can bırakır, ne canan. Eziyeti hiçbir zaman bitmez. Hiçbir zaman. Eziyetin, sıkıntının, düşkünlüklerin bir son bulması gerek.  ”Tahammül mülkünü yıktın Hülagü Han mısın kâfir / Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kâfir.” Amma tahammül deryası tükendi. Türlü türlü feryatlar, ilençler gönlümden kopar ruhumu kavrar. Dünyaları yakan iniltiler, veballer Eskimo soğukluğunda gönül Sibirya’sında buz kesilir. Ah ki âh!
Aşk sıdktadır. Sadakat şühedadan öndedir. Sadık aşık türlü imtihanları başarıyla geçmesi gerekir. Sen ki gönlü yanan insanları ferahlatıcı nefesinle tedavi ettin. Hüsnünün parıltıları şule şule göz aydınlığı verdi onlara. Vah bana! Yandıkça yandım. Billahi de kanamadım. Küllerim göğe savrulacak neredeyse. Şifa vermeyecek misin bana artık? Yoksa beni âşık-ı sadık olarak kabul etmiyor musun? Beni dertsiz mi gördün? Beni senin yolunun delisi kabul etmiyor musun? Ben senin yolunun sadık bendesiyim. Beni sana yanlış tanıttı gönül aynam. Yanlış tanıttı yalancılar, iftiracılar, zahidler.
Bezm-i elestte kavilleşmiştik. Lakin ben sözümde duramadım. Bu ayrılık, beni mum gibi eritip tüketiyor. Yanan yüreğimin ateşini ağzımdan çıkan ahlar daha da artırmaktadır. Yana yana ne yürek kaldı ne gönül. Ağlama geçti, sitem ettim, tükendi, âhlarım bitti. Gayri gözlerim ağlamaktan kan döker hale geldi. Bütün inlemelerim, feryatlarım sonucu nazarlar bana çevrildi. Herkes bana acıdı. Lakin sevgili de bir değişiklik olmadı. Bilmem ki benim bu kara bahtım değişir mi?
Mevsim bahardır. Bahar şiddetli olur. Senin için çöllere de düşülür, Kerbela’dan da geçilir. Baharda sular boz bulanık akar. Benim gözyaşım kanlı akmış, bunda ne gariplik var. Bu yolun yolcusu her mihnete razı.
Ben kendi başına buyruk biriydim. Benim hiçbir şeye düşkünlüm yoktu. Sonra sen bini divane eyledin. Aklımı başımdan aldın. Benim bu yazdıklarımı ayıplayanlar gün gelip bana hak verecek. Züleyha kendi çalışanı ve kölesi olan Yusuf’a aşıktır.  Züleyha’nın çevresindekiler de bir köleye âşık olduğu için Züleyha’yı eleştirirler. Bir gün Züleyha aşkının büyüklüğünü ve Yusuf’un güzelliğini kanıtlamak için onu eleştiren bayanları davet eder. Hepsine birer bıçak ve portakal verir. Misafirler portakalları soyarken Yusuf’un içeri alınmasını ister. Yusuf’ u gören misafirler onun güzelliği karşısında şaşkınlıktan hepsi bıçakla ellerini keserler. O zaman anlarlar ki Züleyha Yusuf’a âşık olmakta haklıdır. Bu güzellik karşısında kayıtsız kalmak mümkün değildir.
Çılgın âşık içindekileri boşu boşuna döküp saçmıştır. Halka durduk yere rezil rüsva olmuştur. Bu öyle bir sevdadır ki ne derdi biter ne dermanı bulunur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder