SÜPÜRGE
Çeşitli bitki dallarından bilhassa süpürgeotunun
çalılarından yapılan bir temizlik aracıdır süpürge. Fundagiller grubuna giren
süpürgeotu, işlenmemiş topraklar üzerinde yetişmekte. Bazı rivayetlerde tohumunun
Arjantin’den Yugoslavya’ya getirildiği ve oradan da Musevi vatandaşların
ülkemizde yaygınlaştırıp süpürgecilik mesleğini bir kazanç sektörü haline getirdiği
anlatılmaktadır. Günümüz evlerinde kûşe-i uzletini elektrikli süpürgelere terk
eden süpürge, modern çağın cihazlarına karşı aramızdan ayrılmayı şimdilik
kabullenmiş gibidir. Evlerden kovulmuş olsa da hala apartmanların, balkonların
bir köşesinde sığıntı olarak varlığını hissettirmektedir. Ancak burada da naylon
ve plastik fırçaların tehditlerine de boyun eğmeye başladığını hatırlatalım.
Elli yıl önce Edirne’de üç yüz süpürge ustasından
bahsedilirken günümüzde beş on kişi kaybolmaya yüz tutan bu ata mesleğini
isteksizce sürdürmektedir. Eski zamanlarda süpürgeciler, kendi hanlarında ufak
bir dükkânla üretime katkıda bulunurdu. Yaprağından ve tohumundan temizlenen
çalıları süpürgeciler, üreticiden borsada (ilginçtir, ama Edirne’de süpürgenin
bir borsası bulunmakta) açık artırma usulüyle alıp dükkânına getirirdi. Yeşilimsi
veya toprak sarısına yakın bir tonda olan süpürge telleri, su ile ıslatılıp
penceresiz kapalı bir odaya konulurdu. Bu
kapalı mekândaki bir leğende kükürt yakılır ve bir gece boyunca kükürt dumanına
maruz bırakılan süpürge telleri, sabah fırın kapısı açıldığında sarımtırak bir
renkle ustasının karşısına çıkıverirdi. Sonra sırayla tellerin kalınlığına ve
boyuna göre ayıklanması, sarmaç denilen omurganın oluşturulması, yavru
demetlerle taslağın meydana getirilmesi, tepeliğin çıkarılması, ayakçak ve el mengenesiyle
süpürge biçiminin verilmesi, çuvaldızla dikilip son olarak tokmakla sağlamlaştırılarak
büyük bir sabrın ve çilenin neticesinde üretilirdi. Ustasının onca eziyetine,
cefasına ses çıkarmayıp süpürgeotu olmaktan süpürgeliğe terfi eden temizlik
aleti, çarşı ve pazarda kendisini alıp götürecek sahibini sessizce beklemeye
başlardı.
Kimi yörelerde ormandaki çalıları toplayıp bunları çalı
süpürgesi yaparak zeytin, fındık harmanında çiftçiye satarak evine ekmek parası
götürenler de bulunmakta. Ayrıca gece ve gündüz demeden cadde, sokakları hiç
yüksünmeden arşınlayıp tozu, artığı, süprüntüyü temizleyen temizlik işçilerinin
en büyük yardımcısı olan tahta saplı süpürgeleri unutursak onca hizmetlerine karşı
vefasızlık yapmış oluruz. Helal lokma için sokakları dilsiz dostu süpürgeyle karış
karış ederek pir ü pak etme azmindeki bu emekçilere bazen Erkin Koray gibi
veryansın edenler de çıkmakta. Ne diyordu sanatçı o meşhur şarkısında “Aşktan
yana şansım yok / Ağlıyorum derdim çok / Aşkımı kaybetmişim / Sordum sordum
bulan yok / Dün gece çok aradım / Aradım bulamadım / Kör olası çöpçüler /
Aşkımı süpürmüşler.” Bazen bu emekçi tayfası kendini bilmez veletlerin sözlü
saldırısına da uğrar. Birkaç yıl önce Kocaeli’de bir gencin elindeki kemerle
kendi halindeki temizlik işçisine sözlü ve fiziksel saldırıda bulunmasını
unutamayız. Temizlikçi; bu genci “Oğlum,
bak git!” diye defalarca uyarmış, fakat genç aldırmamıştı. Sabır küpü taşan
gariban emekçimiz, elindeki tahta saplı süpürgeyle bu haddini bilmezi kovalamıştı.
Bu anları o esnada telefonuyla kameraya çeken başka biri, görüntüleri sanal
aleme yükleyince birkaç dakikalık video izlenme rekoru kırmış, uyanık
girişimcilerimiz de tişörtlerini basmıştı. Para kokusu alan bazı yapımcılar da filmini
çekmişti.
Avrupa tarihinde tahta saplı süpürgenin imajı ise hiç de iyi
değildir. Mitolojiye göre cadılar bu tahta saplı süpürgeye binerlerdi. Sivri
şapkalı, siyah pelerinli cadılar süpürgelerine atlayınca kapıdan, pencereden
hatta bacadan uçarak göğe çıkmaktaydı. Süpürgesiyle havalanıp giden kötü cadının
şeytanla veya diğer cadılarla buluşmaya gittiği Avrupa mitolojisinde tasavvur
edilirken on yedinci asırda cadı suçlamasıyla yaklaşık otuz bin kadının değişik
biçimlerde öldürüldüğünü de hatırlatalım. Neyse ki son dönemde sinema ve
fantastik romanlar sayesinde cadılar ve süpürge daha iyimser bir imaja
kavuşmuştur. Burada Harry Potter’a daha doğrusu yazarı İngiliz J. K . Rowling’e
teşekkür etmesek süpürgelerin bile gönlü kalır. Ne de olsa nice çocuğa
süpürgeyle uçabileceklerini hayal ettirmesi küçümsenecek bir şey değil.
Divan şiirinde süpürge, Farsça bir sözcük olan “cârûb” ile
de karşılanmıştır. Şair Nef’î, sevgi süpürgesinden söz ederken şu mısralara yer
verir : “Sînemde ne varsa ise gamın sildi süpürdü / Pâk etti harîm-i dili
cârûb-ı muhabbet”. Hikmetli şiirin üstadı Nâbî, süpürgeyle tevbe arasında latif
bir benzetme kurarken “Ettikçe rûy-mâl zemîn-i nedâmete / Rîş-i sefîd-fâm ile
cârûb-ı tevbeyiz” deyip pişmanlık toprağına yüz sürdükçe aksakalının tevbe
süpürgesi gibi olduğunu dile getirmiştir.
Dünyanın devâsâ süpürgesi rüzgâr, yüksek basınç alanından
alçak basınç alanına doğru genellikle yatay biçimde hareket ederken tabiatta
büyük ya da küçük değişikliklere vesile olur. Rüzgâr; sonbaharda ağaçları bir o
yana bir bu yana sallarken kuruyan yapraklar kısa sürede dökülür, bu sayede ağaçların
temizlenmesini sağlar ve yerde biriken yaprakları bir köşeye süpürüverir. Çöllerde
kumları önüne katıp başka taraflara doğru götürüp çeşitli şekiller meydana
getiren rüzgâr süpürgesi, bu uçsuz bucaksız bölgelerin en mahir ressamı olarak
çöl kumlarıyla oynamaktan zevk alır sanki. Başka bir vakit orman yangınlarında
sanki ateşi önüne katıp süpürür, sonra da binlerce canlı ağacın tutuşup
gitmesine göz yumar. Gün gelir bulutların peşine düşerek onları başka
mesafelere doğru koşturur, böylece pek çok diyarın canlanıp bereketlenmesini
sağlar. Koca şehirlerin üzerindeki kirli havayı uzaklara doğru süpürüp dağıtan
rüzgârın bu hizmetini insanoğlu nasıl yapabilir ki?
Bir yerlerde o eski şöhretli günlerin hayaliyle avunan
talihsiz süpürgeler, devrin vefasızlığından ne kadar dem tutsalar da onca asır
görevlerini hakkıyla yapmanın gururunu taşımakta. Unutulmanın eşiğine gelen
süpürgeler, hâlâ bazı bölgelerde ve çeşitli sahalarda vazgeçilmez olmanın
tadını biraz çıkarsa da kendilerini bir nebze avutmaya çalışmaktadırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder