4 Haziran 2015 Perşembe

Yunus TUĞRUL



NE OLUR GELİN!

Tutmayan bir el, yazmayan bir kalem, sessizlik içinde kaybolmuş bir ses. Bağırmak, haykırmak istiyorum ama boğazımın, bir kanca takılmışçasına yırtıldığını hissediyorum. Bağıramıyorum, sesime anlatamıyorum kendimi. Sessizlik bastırıyor sesimi, anlatacaklarımı anlatamıyorum. Sonsuzluk içinde var olmaya çalışan biri olarak sesleniyorum size. Yalnız, tek başıma ve hiç kimse olmadan. Duygularım, kalemim ve gözyaşlarım, dostum oluyor. Onlar anlıyor beni ve onlarla anlatıyorum kendimi.
Sesim bu sessizlikten size geliyor mu? Bağırıyorum, duymuyor musunuz beni? Ses tellerimin titrediğini hissedebiliyorum. Sanki birazdan terk edecekler beni.
Dönsenize arkanıza, baksanıza ayaklarınızın altına beni orada unuttunuz. Siz de gitmeyin, bakıp da görmeyen gözler gibi. Ne olur söyleyin bana güneşi, denizi, dünyayı, sizi, beni Yaratan kim? Anlatın, tanıtın ve öğretin O’nu bana. Kurtarın beni bu dipsiz kuyunun dibinden. Çıkarın bu kendini bile batıran bataklıktan.
Hani dağılmıştınız dünyaya. Hani her yerde siz vardınız? Güneşin doğup battığı her yere gidiyordunuz ya, bizim de güneşimiz var ne olur bizim yanımıza da gelin. Yoksa unuttunuz mu beni? Unutmayın ve aydınlığa çıkarın karanlıkta kalmış kararmış benliğimi.
Ben kim miyim? Nerde miyim? Hani şu adını bilmediğiniz, haritada yerini gösteremediğiniz ülkeler var ya işte oradayım ben. Isıtın, aydınlatın, kurtarın beni.
Bu mektubu size akan kanımı mürekkep, parmaklarımı da kalem yaparak yazıyorum. Ama mürekkebim bitmek üzere. Gözlerim, kararmış karanlıkta daha da kararıyor.
Durun! Galiba O’na gidiyorum. O çağırıyor beni. Ben buldum O’nu. Ne olur diğerleri……

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder